Büyükçekmece Evde Masaj – Masör Ece
Büyükçekmece Evde Masaj Hizmetleri – Masör Ece
Büyükçekmece Evde Masaj renklerin çeşitliliği, kokuların bitip tükenmezliği büyülerdi beni. Her yerde, havuzların mavili yeşilli sularında, tarlalarda dalgalanan otlarda, dikenli çitlerde, koruların içinde, her yerde, her yerde arayıp bulmaya çalışmış olduğum hazineler gizliydi. Okula gitmeye başlayalı, babam yetişmemle, başarılarımla daha bir ilgilenir olmuş; hayatımda daha çok yer tutmaya başlamıştı. Erkeklerin azca rastlanır soyundan biri şeklinde gelirdi bana.
Büyükçekmece Evde Masaj herkesin sakallı bıyıklı dolaÅŸtığı o devirde, sinekkaydı tıraÅŸlı yüzü, o üstün mimik gücüyle, insanı ÅŸaşırtıp çekerdi. ArkadaÅŸları, babamın aktör Rigedin’e benzediÄŸini söylerlerdi. Tanıdıklarım içinde hiç kimse babam kadar komik, babam kadar ilginç, babam kadar akıllı deÄŸildi. Aslabirinin babam kadar kitabı yoktu. Aslabiri, babam kadar çok ÅŸiir bilmez, aslabiri babam kadar ateÅŸli konuÅŸmasını beceremezdi. Arkasını şömeniye verir; ellerini kollarını sallayarak mevzuÅŸmaya baÅŸlar, hepimiz de aÄŸzının iBüyükçekmece bakardı. Ne süre ailece bir araya toplansak, toplantının tüm neÅŸesi, bütün canlılığı babamdan gelirdi.
Büyükçekmece Evde Masaj
Büyükçekmece Evde Masaj monologlar söyler, hikâyeler anlatır; her insanın alkışını toplardı. Kimselere benzemeyen bir başka yönü de, boş zamanlarında amatör oyunculuk yapmasıydı. Pierrot kılığında, veya garson, asker, hatta Sarah Bernardt kılığında çekilmiş resimlerini ne zaman görsem, babamın bir çeşit sihirbaz olduğuna hükmederdim.
Sırtına bir entari geçirir, önüne beyaz önlük takar, basma da bone baÄŸlayıp, mavi gözlerini dev gibi kocaman açarak aşçı Rosalie’yi öykünmek etmeye baÅŸladı mı, gülmekten katılırdım. Annemle babam her yıl, Divonne-les-Bains’e giderler; orada, Gazino’da oyunlar veren amatör oyunculara katılırlardı. Yaz tatili için gelmiÅŸ müşterileri eÄŸlendirirler, Gazino’nun müdürü de onlardan para almazdı. 1914 senesinde, Louise, ben, bir de kardeÅŸim Meyrignac’a, onları karşılamaya gittik. Babamın büyüğü olan Gaston amca, solgun benzi ve kopuverecekmiÅŸ gibi inceliÄŸi ile beni ürküten Marguerite yenge ve benden bir yaÅŸ minik olan kuzenim Jeanne da oradaydılar.
Onlar da Paris’te otururlardı. Sık sık görüşürdük. KardeÅŸimle Jeanne’a yapmadığımı komazdım; onlar da boyunlarım büküp, ne desem ses çıkarmazlardı. Meyrignac’ta, küçük bir arabaya onları koÅŸar, koca bahçede kendimi çektirirdim. Onlara akıl hocalığı eder; pek aşırıya kaçmamak ÅŸartıyla ufak tefek kaçamaklara teÅŸvik ederdim. Bir sabah, talaÅŸların oradaki sundurmanın altında oynarken, birden alarm düdükleri çalmaya baÅŸladı. SavaÅŸ ilan edilmiÅŸti. SavaÅŸ saslınü ilk defa önceki yaz Lyon’da duymuÅŸtum. Harpta insanoÄŸlu birbirlerini öldürürler demiÅŸlerdi de, ben nerelere kaçıp saklanırım diye düşünmüştüm. O yıl içinde babam, savaşın, ülkenin yabancılar tarafından iÅŸgal edilmesi demeye geldiÄŸini anlattı. Ondan sonrasında, köşe baÅŸlarında kâğıttan fenerler, yelpazeler satan Japonlara eÄŸri eÄŸri bakmaya baÅŸladım. Ama hayır. Hiç kuÅŸkusuz, bizim düşmanlarımız, daha ÅŸimdiden Alsace-Loraine’i elimizden almış olan, sivri miÄŸferli, kaba saba Alınanlardı.








Son yorumlar